Tarihçi Strabon'un "Tanrı yarattığı kulunun uzun ömürlü olmasını isterse, onu Datça Yarımadası'na bırakır" dediği söylenir. Bu ifadeye "sevinçli, huzurlu ve mutlu yaşam" sıfatlarını eklemek hiç te haksızlık olmayacaktır. Dantel gibi işlenmiş koylarında denizin mavi ve yeşil renkleri sizi coşkuyla yüzmeye davet eder.
Patikalarında yürüken badem çiçeklerinin coşkusu sizi hülyalara daldıracaktır. Yüzlerce bitki türü yanında çok sayıda endemik bitkinin bir arada oluşu bir renk cümbüşünü gözlerinizin önüne serecektir. Esen rüzgar taşıdığı iyot kokusuyla günün her saatinde içinizi ferahlatacaktır. Nem oranının insan yaşamını olumlu etkileyecek düzeyde düşük olmaı ise ayrı bir yaşam avantajıdır. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu nedenle kısaca "uzun ömür" kaynağı diyoruz bu yöreye...
Datça yarımadada bilinen ilk yerleşim Karia'lılar ile yaklaşık 4000 yıl öncesinde başlar. Aradan geçen yüzyıllar boyunca Mikenler, Dorlar, Persler, Büyük İskender, Rodoslular, Romalılar, Bizanslılar ve son olarakta Osmalılar tarafından yaşam alanı olarak kullanıldı. Bugünkü Datça 1909 yılında Osmanlılar tarafından Reşadiye olarak adlandırıldı. Reşadiye bugün Datça ilçesinin bir mahallesine dönüşmüş durumdadır.
Datça ilçesi çevresindeki Knidos, Burgaz ve Sarı liman bölgesindeki devam eden kazılarda her gün yeni tarihi eserler ve değerli buluntular gün ışığına çıkarılmaktadır. Devam eden kazılar sonucu ortaya çıkan eser ve elde edilen bilgiler, Anadolu topraklarında tarihin en önemli medeniyetlerinin hüküm sürdüğünü kanıtlamaktadır.
Knidos konumu itibariyle tarih boyunca denizcilerin en önemli uğrak ve sığınmalimanlarından biri olmuştur. Knidos ve çevresinin önemli deniz yollarından biri olması, tarihte fırtınalar sonucu batmış olan pek çok batığa da ev sahipliği yapmaktadır.
Datça yarımdasındaki Knidos feneri teorik olarak Ege ve akdenizin birleştiği nokta olarak kabul edilmektedir.
Can Yücel, yarımda için "Anadolu'nun uzak zürafası" tanımını kullanmıştır. 70 km uzunluğundaki bu yarımada Balıkaşıran mevkiinde yaklaşık olarak 800 mt genişliğine kadar daralır. Yarımada nerdeyse koptu kopacak dedirtecek bir boğum gibi durur. Fotoğrafta sol tarafta görülen deniz Ege denizi (Gökova körfezi) olup sağ tarafta görünen deniz ise Akdeniz'dir. İşte Ege ve Akdeniz bu denli yaklaşır birbirine.
Yöre halkı bu kadar daralan bir noktada balıkların bir denizden diğer denize atlayabileceklerini espirili bir şekilde dile getirmek için bu bölgeye "Balıkaşıran" dedikleri söylenir.
Kocadağ ve Emecik dağının güney tarafındaki sahilin yaklaşık 6 km'den fazla uzunluğundaki bir bölümü "Gebekum" olarak adlandırılır. Gebekum, yer yer 400 mt'ye varan genişliği, 5 i endemik olmak üzere 100 den fazla bitki türünü barındıran, 20 civarında kuş türüne, bukalemunlara, kertenkele ve renkli böceklere ev sahipliği yapmaktadır.
Oluşumu yaklaşık 6 milyon yıllık bir tarihe dayanan bu kumul bölge gerçek anlamda bir doğa harikasıdır. Kumul doğal yapısının ve üzerindeki yaşamın korunması maksadıyla günümüzde koruma altına alınmıştır.
Yöresel adıyla "Bük" olarak bilinen, diğer adıyla "koy"lar Datça'yı ve yarımadayı dantel gibi süsler. Bir kısmına yalnızca denizden ulaşılabilen, ancak çoğunluğuna karayolu ile rahatlıkla ulaşılan 50 den fazla bük sizleri büyülemek için hazırdır.
Akvaryum, Hayıtbükü, Ovabükü, Kızılbük, Domuzçukuru, Kargı, Sarı liman, Kurucabük, Günnücek, Lindos, Murdala, Mersincik, Alavara, Gökçeler, Küçüt çatı, Çakal ve sayılabilecek daha pekçokları. Hepsinde mavi ve yeşil en coşkulu hallerini göstermek için birbirletiyle yarış içindedirler. Yankılanan kuş cıvıltıları yüzerken sizlere unutulmaz keyifli anlar yaşatacaktır.
Tek yada iki katlı tamamı taştan yapılmış, bahçelerini begonvillerin, kabak çiçeklerinin, sarmaşıkların süslediği, sokakları arnavut kaldırımlarıyla kaplı, evlerin kapılarının önünde saklılar dolusu çiçeklerin olduğu her yanı tarih kokan bir yöre hayal edin. İşte burası "eski Datça"dır.
Can Yücel'in her kelimesinde, her mısrasında doyasıya anlattığı, "Mekanım Datça olsun" dediği Eski Datça bugünkü Datça'nın kalbinin ilk attığı yerdir.
Datça geleneksel hale gelmiş pek çok festival, şenlik ve sanat etkinliğine ev sahipliği yapmaktadır.
Şubat ayının ikinci haftasında her yıl yüzücülerimiz ile birlikte Yunanistan’dan ve yurt dışından yüzücülerin katılımı ile “Kış Yüzme Maratonu” yapılmaktadır.
Her yıl 23 Nisan'da düzenlenen uçurtma şenliği çocukların olduğu kadar büyüklerinde ilgi gösterdiği bir başka geleneksel etkinlik olma özelliğini korumaktadır.
1999 dan beri sürekli tekrarlanan ve her yılın Mayıs ayında yapılan "Akdeniz'den Ege'ye dostluk yürüyüşü benzersiz bir etkinliktir. Akdeniz kıyısındaki Kumluk plajından toprak testilere doldurulan sular iki saatlik bir yürüyüş ile Ege denizi kıyısındaki Gereme koyuna dökülmektedir. Bir denizden diğerine yürüyüşe katılanlar daha sonra aynı yerde düzenlenen piknik ile şenlik faaliyetinde bulunmaktadır.
Haziran ayının ilk haftasında Kent Parkında Datça Belediyesi tarafından her yıl yapılan “Oyuncak Şenliği” Türkiye’de bir ilktir.
Her yıl Haziran ayının son haftasında Türkiye Yelken Federasyonu ile belediye tarafından Türkiye sörf şampiyonasının bir ayağı,sörf sporu için ideal bir yer olan “Kızlan Altı” plajlarında Türkiye’nin ünlü sörfcülerinin katılımı ile yapılmaktadır.
Temmuz ayını ilk haftasında her yıl yapılan “Usta’ya Saygı” Datça Sinema Günlerin’de ise Datça, hem Usta sinema sanatçılarını Datça’da halkla buluşturmakta hem de yazlık sinema keyfini yeniden sinema severlere yaşatmaktadır.
Reşadiye mahallesinde düzenlenen tarihi boğa güreşleri meraklıların özlemle beklediği ve katılımcıların büyük ilgisini çeken bir etkinlik haline dönüşmüştür.
Her yıl 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde, Datça ile komşumuz Yunanistan'ın Simi adası arasında düzenlenen dostluk yüzüşü bir başka önemli etkinliktir. Her iki kıyıdan denize giren sporcular denizin ortasında buluşarak dostluk halkası oluşturmakta ve iki ülke halkları o gün akşam bir araya gelerek birlikte eğlenmekte ve her iki halk arasında barışın pekişmesine önemli katkıda bulunmaktadırlar.